Ben kimim?

Fotoğrafım
Figen kendi halinde biri. Gezmeyi, yeni yerler gormeyi sever ama aliskanliklarindan vazgecmeyi sevmez. Burada o size neyi anlatmak isterse o var, okumak isterseniz cok sevinir ama istemezseniz uzulmez :-)

5 Kasım 2011 Cumartesi

Dogum hikayem

En son 31 Temmuz gecesi yazmistim. O zaman dogum iznine ayrilmis, yeni hayatimi beklemeye basliyorum demistim.

Aradan 2 gun gecti ki, benim minik bebegim erkenden dunyaya gelmeye karar verdi. O gunu hatirlamak bile tuylerimi diken diken ediyor. Ama benim icin cok onemli bir gun, hikayesini yazmadan edemeyecegim.

Disaridan yeni gelmisim, arabami parketmisim, evdeyim. Kadir de geldi tesaduf. Ama toplantisi varmis, gitsem mi, gitmesem mi diye dusunuyor. Ben o sirada mutfaga giderken bir anda kanamam basliyor. Ama oyle birsey ki korkudan ciglik atiyorum ne yapacagimi sasiriyorum. Banyoya saklaniyorum, bir taraftan da agliyorum. Neyse ki Kadir evde. Hemen doktoru ariyor, dogruca hastaneye gidiyoruz. Hastaneye giderken gecen 10 dk. omrumden omur gidiyor.

Doktor hemen bebegime bakiyor, saglikli ama kanama cok fazla hemen doguma almaliyiz seni diyor. O anda tek dusunebildigim bebegim. Henuz cok erken daha 7,5 aylik. Ama yapacak birsey yok. Hemen doguma hazirlaniyoruz ve yarim saat icinde dogum gerceklesiyor.

Ama henuz o kadar kucuk ki. 1690 gr ve minik cigerleri gelismemis oldugundan hemen kuveze aliniyor. Yani dogumdan sonra bebegimi goremiyorum bile. Ama olsun, yasiyor ya o bile yeter.

Bundan sonra bir bekleyis basliyor, hergun hastaneye gidiyoruz, onu 30 sn. gorebilmek icin, guzel haberlerini alabilmek icin. Bu boyle 24 gun suruyor. Bana 24 yil gibi geliyor. 24 gun boyunca evde bir ruh gibi geziyorum. Zaten lohusalik sersemligi uzerimde ustune de bebegimi dusunmek gelince hergun gunden gune sersemlesiyorum. Hayati kendime de Kadir'e de zindan ediyorum.

Ama cok sukur hersey iyiye gidiyor ve en sonunda bebegimizi taburcu ettikleri gun bize bayram oluyor, zaten bayramdan onceki son calisma gunune denk geliyor.

Hemsire bebegimi kucagima veriyor, ilk defa ona 24 gun sonra dokunabiliyorum. O gun ne hissettigimi hatirlayamiyorum, donup kaldim sanki. Sadece cok kucuk oldugunu hatirliyorum, gercekten de cok kucuk daha 2 kilo.

Bundan sonra benim icin bambaska bir yasam basliyor, onun eve gelisini takiben gecen bayram tatili boyunca Kadir ve ben hep pijamalarlayiz, ona bakmaya calisarak bir bayram tatili geciriyoruz. Cok kucuk oldugu icin hic misafir kabul edemiyoruz ama olsun bebegimize kavustuk ya gerisini hic mi hic onemsemiyoruz. Bundan sonra tek gayemiz onu saglikla buyutmek olacak.

İlk 24 gununu evimizden uzakta geciren Alp bebegin ilk fotografi da 24 gunlukken cekilen asagidaki fotograf oluyor tabi.




Seni cok seviyoruz oglum. İyi ki geldin, iyi ki varsin.

31 Temmuz 2011 Pazar

Yıllar sonra çalışma hayatına kısa bir ara...

14 yıla yakın bir süredir çalışıyorum. Bu süre boyunca hep birşeyler peşinde koştum, bir ara çalışmadım ama o zaman da okulum vardı, yine onun peşinde koşuyordum. Yani neredeyse hiç ara vermedim desem yeridir.

1 Ağustos'tan itibaren çalışma hayatıma yaklaşık 7 aylık bir mola veriyorum. Zorunlu bir mola ama molaya kat be kat değecek bir sebebi var. "Annelik"... Herşey yolunda giderse 1 ay kadar sonra anne olacağım.

Önümde heyecan, merak ve biraz da endişe dolu günler bekliyor beni. İnsan bu haldeyken tek düşündüğü şey sağlıkla bebeğini dünyaya getirmek oluyor. Allah'tan tek dileğim bu.

Bu 1 ay hem evimizi, hem de psikolojimi bebeğimize alıştırmak için bir hazırlık dönemi olacak. Sağlığım elverdikçe hem gezip tozup eksikleri tamamlayacağım, hem kendimi rahatlatmak için uğraşılar bulacağım, hem de bol bol kitap okuyup bebekli yaşama daha kolay adapte olmanın yollarını öğreneceğim.

Umarım bu dönemi keyifle geçirir ve bebek sonrası döneme kendime bol bol enerji depolamış olarak başlarım.

Yepyeni deneyimlerde görüşmek dileğiyle...

19 Mayıs 2011 Perşembe

İpin Ucu Nereye Bağlandı?

24 Ekim 2010 tarihli bir post'um var. Başlığı "İpin Ucu..." Bu yazıda o günlerde canımı sıkan bir olaydan feyz alarak "ileride keşke dememek için hayatımdaki eksik parçaları tamamlamaya karar verdim ve parçalar tamamlandıkça da buradan duyuracağım" demiştim ama şimdi aksattığımı farkettim, hemen sizi update edeyim.

Öncelikle o günden bugüne hayatımdaki önceliklerimi sıralama fırsatı buldum. Aslında gereksiz yere önceliklendirdiğim bazı şeylere boşuna enerji harcadığımı anlayınca onları gerilere attım.

Özellikle iş hayatına farklı bir şekilde yaklaşmaya başladım. "İş iştir, hayatımı kazanmak için çalışıyorum" sözlerini daha çok kullanmaya başladım. Çok da iyi oldu, biraz daha rahatladım.

Şimdilerde özel hayatıma ve aileme daha çok vakit ayırıyorum. Tabi bunun bir başka önemli nedeni de var, artık bir anne adayıyım. Kısa bir süre sonra hayatıma bambaşka birini ekleyeceğim için herşeye çok daha farklı bakıyorum. Ama bu konu pek bir derin, söylenecek çok şey var, inşallah bunlara başka postlarda değineceğim.

Asıl konumuza gelecek olursam; ipin ucu kaçmadan ne olur tutmasını bilin. Hayatınızda ne olmasını istiyorsanız ona yer ayırın, fazlalıkları atın, eksikleri tamamlayın.

Mutlu bir hayat dilerim hepimize.

Sevgiler.

Büyükada

Bugün Büyükada'daydik.

Sanırım 10 yıldan fazla olmuştur gitmeyeli. Genel olarak çok da değişmemiş gibi geldi bana.

Sabah saatlerinde sakinken öğlene doğru akın akın gençler daha doğrusu liseliler doldu, her yeri bisikletli bu gençler sardı. Bir de fayton trafiği vardı ki sormayin, sokaklarda İstanbul trafiğini aratmayacak kadar sıkıştı trafik :)

Adadaki en önemli değişiklikler Mado, Sultanahmet Köftecisi, Kahve Dünyası gibi marka restoran ve cafelerin açılmış olmasıydı diyebilirim. Gerçi iyi olmuş ama aslında adanın kendine özgü markalarinin olması çok daha iyi olurdu. Ne yazık ki adanin eski dükkanlarından çoğu çok iş yapar görünmediler gözüme, geçmişte kalmışlardı sanki. Keşke biraz daha ayak uydurabilselerdi zamana. O zaman eminim sadece liseli gençler değil çok daha fazla insan ziyaret ederdi oralari.

Ama yine de egzos dumanından arınmış havası keyifli bir yarım gün geçirmeye değecek kadar güzeldi. Biz İstanbullular sadece yarım saat uzakta böyle farklı ve keyifli bir yer olduğunu unutmayip tadını çıkaralım derim.

Sevgiler.